Küçükken az arkadaşı olan çocuklardandım ben de.Oturduğumuz mahallede neredeyse 150-200 tane çocuk vardı belki ama hiçbiri benimle legolardan tarhana çorbası yapmayı kabul etmezdi.Biraz içine kapanık,biraz hayalperest,birazcık da anlaşılmazdım.Zayıftım,çöp gibiydim.Bacaklarım yara bere içindeydi,çok düşerdim ve kabuklarını tırnaklarımla yolup kanatıp kanlı kanlı gezerdim.Pistim.Yerden olur olmadık şeyleri alıp cebime koyardım eve götürürdüm.Durduk yere kedileri,köpekleri sahiplenirdim ''Bundan sonra bu benim'' derdim.Günlerce,aylarca ona yemek götürürdüm beslerdim ama eğitemezdim.Beceriksizdim.
O zamanlar mahalleyle iletişimimin ilk siftahını yapmama sebep Mustafa vardı.Mustafa yeşil gözlü,yaşıtlarına göre 3 beden daha büyük,yarım akıllı ama huzurlu bi çocuktu.Bi gün ben yine böyle çiçeklerden,böceklerden yemek yapmaya çalışırken bu gelip kiremiti taşla ezdikten sonra kalan toz parçalarını yemeğime ''pul biber'' niyetine dökmüştü.Bu fikre bayılmıştım.Sonuçta sokakta yemek yapmayı seviyodum ve yanıma bi aşçı yamağı lazımdı.Gel zaman git zaman Mustafa'yla türlü türlü TÜRLÜLER yapıp güneşin alnında saatlerce beyin kanamaları geçirmeye başlamıştık.Evet benim artık bi arkadaşım olmuştu.
O benden 1 yaş büyük olduğu için okula o sene başlamıştı.Ve okumayı yazmayı bildiğini söylüyodu bana.Aslında okullar açılalı 2-3 ay olmuştu.Ve okuma yazmayı öğrenmesi imkansızdı ama ben yine de ona inanmıştım.O kesinlikle en güzel okuyan insandı.Yolda gördüğüm her tabelayı Mustafa'ya gösterip ''Burda ne diyo peki?'' derdim.O da bana ''Bu araziden uzak durmalıymışız çünkü altında gömü varmış,görmüyo musun Kezban kocaman kazma kürek resmi bile çizmişler çabuk kaçalım burdan'' derdi.Ve hiç nefes almadan tazı gibi ordan uzaklaşırdık.Zaman zaman evde bulduğum dergileri Mustafa'ya götürüp ''Hadi oku bana bunları ne diyolar? Neden çıplaklarmış fakirmişler mi?'' diye diretirdim.Hatta bi gün bizde bu dergileri gören komşumuz bi hışımla elimizden kapıp ''Lan itoğluitler utanmıyo musunuz siz bunlara bakmaya bacak kadar boyunuzla?'' demişti.Sonra biz yine tazı gibi koşup uzaklaşmıştık.Sonra adamı nerde görsek ''Aaa o deli adam geliyo'' demiştik.Çünkü ona göre biz küçük sapıklardık ve bize göre de o adam delinin tekiydi.Ben okuma yazmayı bilmediğim için deli gibi kıvranıyodum.Herşeyi Mustafa'ya okutmaya çalışıyodum.O okuduktan sonra harfleri sayıyodum ''İyi de 5 harf var bunda sen upuzun cümle kurdun nasıl anladın ki nasıl okunuyo bunlar bu ''A'' mesela ne diyo gerçekte?'' diyodum.Mustafa da bana ''O ilk harf zaten onu bilmezsen hiç okuyamazsın Kezban ve o harf olmasa kimse okuyamaz dünya patlar'' diyodu.Çok şaşırmıştım,eve gidip bi kitaptaki tüm ''A'' harflerini kalemle karalamıştım ve anneme göstermiştim.Annem ona rağmen tahminen o sayfayı okuyunca Mustafa'ya inancım kesilmişti.Daha da emin olmak için annemle o gömü olan arsadan geçerken tabelayı okutmuştum ve ''İNŞAAT ALANI'' yazıyo demişti annem.Adeta yıkılmıştım.Mustafa bana hep yalan söylemişti,sanki ben salaktım.Kalbim kırılmıştı,kızmıştım tek bi arkadaşım vardı ve o da bana yalan söylüyodu.
Sonraki günler Mustafa beni ne zaman sokağa çağırsa çıkmadım.Hep bahane uydurdum.Anneme yok dedirttim.Üzgündüm aslında onunla tekrar sokağa çıkıp oynamak,yemekler yapıp,değişik değişik kitaplar okumak istiyodum ama olmazdı.Artık olmazdı.O yalancıydı.Ve gitsindi.Yalancılarla arkadaş olsundu.Başkalarını kandırsındı.Çocuk aklı işte öyle bi anda yalanla tanışınca kırılıyo haliyle insan.Bilmiyorum neden o kadar gücüme gitmişti.Ama beni mutlu etmek için bişeyler okurmuş gibi salladığını da biliyodum bi yandan.Herneyse bi gece aniden mahalle siren sesleriyle yankılanıp durdu.Polis arabaları,ambulanslar,gazeteciler falan.Bir anda kimsenin gelmediği mahalleye gecenin köründe tonla insan doluşmuştu.Ve bu sesleri duyan diğer yan mahalle sakinleri de cabası.Apartmanımızın girişinde bi kalabalık vardı.Annem ve babam da uyanmıştı balkondan olayı seyrediyolardı.Ben de zar zor annemin bacaklarına tutuna tutuna balkonun demirlerine çıkıp boyumu yükseltmeye çalışıyodum.Polisin birinin kucağında Mustafa vardı,ağlıyodu.Üstü başı yırtıktı sanki pek hatırlamıyorum ama ağladığını çok iyi hatırlıyorum.Hatta ağlamaktan yüzü mosmor olmuştu.''Allah allah Mustafa naptı ki size?''demiştim içimden.Ve ardından hemen apartmanın kapısından 3-4 polis eşliğinde Mustafa'nın babası elinde kelepçelerle polis arabasına bindirilmeye çalışılıyodu.Elinde fotoğraf makinesi olan 2-3 kişi de flaşları patlata patlata babasına soru yağdırmaya başlamışlardı.Mustafa'nın babası annesinin boğazını kesip öldürmüştü.Hem de Mustafa'nın gözünün önünde...Sonra da polisi arayıp kendini ihbar etmiş ''Gelin beni alın'' demiş.Ama adam hiç konuşmuyodu,ağlamıyodu bile.En son Mustafa'nın annesini bi ceset torbasıyla kapıdan çıkardıklarını görmüştüm.Ve Mustafa'nın o torbaya baktığı anı hiç ama hiç unutmam.Yıllardır aklımdadır o bakış.Ne zaman hatırlasam o bakışını daha fazla anlam yüklüyorum sanki gözlerine.Ve Mustafa'nın ambulansa bindirilirken beni görüp utanması falan.Kötüydü ya bayaa kötüydü.Belki de benim için bi çocukluk travmasıydı.Belki de ilk arkadaşımın hayatını tamamen değiştiren iğrenç bi olaydı.Bilmiyorum Mustafa'yı bi daha hiç görmedim.Ama hep özledim.Sokakta yemek yapmayı kestim o günden sonra.Ve okuma yazmayı öğrendikten sonra bile her ''İNŞAAT ALANI'' yazısını ''GÖMÜ VAR BURDA '' diye okudum.Bazen diyorum keşke yine burda olsan da sorsam sana ''Eee Mustafa peki burda ne yazıyo?'' diye...
KEZBAN ÖPER :)