11 Mayıs 2013 Cumartesi

Yürümek.

Evin kullanıma kapatılmış küçük tuvaleti gibiyim.İçime pazar arabası,bisiklet,vileda kovası,seccadeler,misafirlerin görmesini istemediğimiz tonla şey tıkılmış gibi.Küçük tuvaletleri sevmiyorum ,ruhumu darlıyo hepsi.İnce ve uzun bir dikdörtgen oda zaten orası.Aslında ne garip evimizin bir odasına sıçıyoruz hergün ama oraya tuvalet diyip işin içinden sıyrılıyoruz.Çok pisis ya da yalancı.Musluğun altında duran plastik maşraba gibi soğukkanlı olmalıyız.

Geçen gün çıktım öyle yürümeye.Yürümek güzel şey.İyi bişey yani.Pıtı pıtı ilerlemek falan.Öyle ayaklarını hareket ettirerek yapabildiğin bişey.Bi nevi uzaklaşma.Uzatayım mı daha da? Tamam kestim.Öyle işte baktım etrafa.Allahım ne çok etraf var şu etrafta? Her taraf dolmuş.Deli gibi çoğalmış.Katlana katlana büyümüşüz.Kredi kartı faizi gibiyiz.Yürürken bunları düşünemiyor tabi insan.Ben yürürken düşünemiyorum.Yürümeyi ondan seviyorum ya.Yürümek güzel şey.İyi bişey yani.Pıtı pıtı ilerlemek falan...Uzatayım mı daha da?

Hani üstünde kuru kafalı göt kadar elektrik trafoları var ya.Üstüne konser monser afişlerini yapıştırıyorlar.Hah işte onlardan bi tane buldum yolda.Gerçekten çok faydalı bişey.Üstüne oturdum direkt.Sokak koltuğu diyorum ben onlara artık.Altımda emre aydın vardı sanırım.Posteri vardı yani.Emre aydınla sevişmedim.Bilmiyorum.Sigara yaktım.Öyle püf püf püfledim.Gelenin geçenin suratına baktım.Ne çok surat var öyle.Ne çok da suratsız var.Surat kelimesi çok tuhaf bişey.Yüz desek onun yerine o da sesteş.Dil bilgisi konularını hatırlayınca yüreğim acıyor.Ben ilkokulu severdim.Keşke hep hayat bilgisi dersim olsaydı.

Sonra kalktım sokak koltuğumdan devam ettim yürümeye.Hava ılıktı böyle tatlıydı.Bulut vardı ama pembeydi.Mora çalan pembemsi havaydı.Mora çalan pembemsi havaları hep sevmişimdir.Hani yağmur yağmadan önceki son mutluluk gibi.Yağmur kesinlikle mutsuzluk.Ama belki biraz huzur.Mutsuz ve huzurluk.Huzursuz ama mutlak.

Dağın ötesinde ve bomboş bir arazide buldum sonra kendimi.Oraya kadar yürümedim elbette.Yürümek güzel şey.İyi bişey yani.Ama yürümedim işte.Yürünmez!! Sıra sıra dizilmiş,bölük bölük...Ne çok insan yatıyor öyle?
Mezarlıklardan bahsediyorum.Çok kişi ölmüş gerçekten.Gözlerimle gördüm.O kadar ölünmez zannediyordum.Meğer ölünürmüş.En son gittiğimde satılık mezarlar vardı.Kat çıkmışlar onlara bile.Durmaksızın ölünmüş sanki.Durmamış ölmüşler.Durmuyorlar.

Çiçek almadan gittim,zaten çiçek sevmezdi.Bir sigara yaktım başında öyle ağaçların sesini dinledik birlikte.İlerde dağın yamacında koyunlar mı ne vardı.Çan sesleri geldi kulağıma.Müthiş sinir bir şey.Ama inekler sevimli.İnek gibi inekler.İnek seslerini seviyorum.Sonra öyle dertleştik biraz..Üstünde bi sürü çiçek açmış.Kafayı yiyecem.İnsanın üstünde nasıl çiçek açar?Siz hiç üstünde çiçek açmış insan gördünüz mü?Çok saçma.Tanımadığım mezarlara da baktım.Bir tane ''Gül'' adında kuaför kadın vardı.Kuaför olduğunu taşın üstünde yazan uzun yazıdan anladım.Mutlu bir kuaförmüş ve süslenmeyi çok severmiş.Zaten mezarı da çok süslü.Utanmasalar maşa yapacaklarmış mermerlere.Utanmışlar...Ama seviliyormuş işte,ve de zekiymiş.Öyle yazıyodu üstünde dedim ya ben tanımıyorum Gül'ü.Ama zekiymiş.32 yaşında ölmeyi öğrenmiş.

Sonra yürüdüm yine öyle.Yürümek iyi bişey ya.İlerlemek,uzaklaşmak,pıtı pıtı.Sokak koltukları güzel.Emre aydınla sevişmedim.Mora çalan pembemsi havalarda hayat bilgisi dersini özlemek.İnekler,ağaç sesleri ve Gül...



KEZBAN ÖPER.